12 Ocak 2012 Perşembe

Girdik girdik..







Biz de girdik 2012'ye.
Aslında arkadaşlarla plan yapmıştık. Süs püs yapıp, inci kolyelerimizi takıp, platformlarımızla gecelere akmaktı niyetimiz. Ama...
Geçen sene olduğu gibi, bu sene de annemin "Kim bilir birlikte kutlayabileceğimiz kaç yılbaşımız kaldı" ajitasyonuna ilk yenik düşen abim oldu. Sonra ben, en son kardeşim :))
Birlikte yaşıyorlar malum. Hemen gaza gelmiyor Gökçe...
Naylon çorap, ev ayakkabısı falan giydik.
Annemin yatak odasında makyaj tazeledik, aynadan fotoğraflar çektik.
65 yaşındaki babamın 5+1 müzik sistemi ve internet bağlantısı sayesinde,
yer yer fasıl, yer yer mezdeke, ve aralara serpiştirilmiş çaktırmadan çalınan pop rock parçalar eşliğinde vur patlasın, çal oynasındık.

Annemlerin evi, her an bir acil durum kutlaması olacak şekilde dizayn edilmiştir.
Salon koltuğunun arkasında saz, keman, def, zil, darbuka hazır durumdadır :)
Yemek masası küçük bir hamleyle 18 kişiliğe dönüşebilir.
18 kişiyi aşarsak diye yan komşudan sandalye almak üzere yedek anahtarımız mevcuttur.
Hahaaa bak bunu salladım :)) Yok yok, anathar yok. Kapıyı çalar, Özlem abla'dan rica ederiz..
Tek sorunumuz, masanın en başına oturan, sürekli buz ve su istenecek kurbanı seçmek :)
Güzel geçer toplantılarımız...
Babamın solo fasıl performanslarında Gökçe'yle ıslık kıyamet tezahurat yapar, annemin gözlerini kısıp bize tehditkar ve kıskanç kafa sallamasıyla kendimizi toparlarız :)
İşte böyle girdik 2012'ye.
İllaki 10'dan geriye sayarak,
tam 12'de öpüşerek,
sarılıp sağa sola sallanırken iyi dileklerimizi sıralayarak...
Ailemiz ve dostlarımızla...

Not: İyi dileklerimi unutuyordum az kalsın. Hepimize mutluluk getiren bir yıl olsun 2012. Hem bize, hem ülkemize. Şans dolu, neşe dolu, huzur dolu...

3 Kasım 2011 Perşembe

"2" mi?


'İnsanın kendini tanıma evresi bilmemkaç yıldır' diye bir tez yok.
Her yıl kendimizle ilgili yeni bir şeyler keşfettiğimize eminim.
30 yaşımda, sağ ayağımı içe doğru bastığımı öğrendim ben!
Belki de 30'umda başladım içe basmaya bilemiyorum :)....
Şimdi, 33'ümde şunu keşfettim ki, ben en fazla 2 yıl stabil kalabiliyorum.
Ortalama 2 yılda 1 ev değiştirmişim 11 yıllık evliliğimde.
6. evimde oturuyorum.
İş değişikliklerim, saç değişikliklerim, hobi değişikliklerim 2'şer yıl arayla.
Sadece eşim ve arkadaşlarım kalmış sabit...

Dün gece ev halkı uyurken, ben laptop'ım kucağımda çalışırken.
'Hey gidi günler' dedim içimden.
Nasıl da bir anda karar vermiş, ssk'lı işimden istifa etmiş, Mini Stüdyo'ma kavuşmuştum.
Su gibi aktı zaman.
2 sene geçti üzerinden. Koskoca 2!
Ne! 2'mi?
"2"
Doktor korkuyorum! ;)



Foto: Mini Stüdyo'nun minişlerinden Azra...

16 Mayıs 2011 Pazartesi

işte bizim Öykü'müz...

8 oldu dolu dolu...
Çocuklukta hep aynı handikapa düşülür.
8 bitti 9 oldu, 9'undan gün aldı, 9'una bastı... Kaç diycez peki şimdi?
E doğar doğmaz 1'mi sayılıyoki tartışmaları sonunda parmak hesabı yapılır, doldurduğu yaşı esas alınır. Ve evet 8 oldu ;)

3 sene önce tutmaya başlamışım blog günlüğümüzü.
Eskileri okudum az önce. 5 yaşındaymış Öykü...
Yüzmeyi öğrenmiş, bisiklete binmeyi.
İlk veli toplantımızı yazmışım, babası da yorum yapmış hatta :)
Evlenmeyi düşünmüş bir ara, yanlız kalıyomuş evde.
Bir ara annem babam ölürse sendromu yaşamış. 5 yaş korkusuymuş bu...
Okula yazılmış, endişelerimi yazmışım. Kilotlu çorap kaşındırır onu demişim. Doğru tahmin etmişim...
Korkularını, mutluluklarını, ilk'lerini yazmışım. Ne iyi etmişim...

Şimdi 8 yaşında.
İnatçı, ısrarcı, hafif ukala...
İlk anne cimciğini çoktan yedi :)
Planları, hayalleri, sevdikleri, sevmedikleri var.
Bir de kilitli günlüğü...

















17 Şubat 2011 Perşembe

Ah blog!

Geçerken uğradım.
Yazlığıma gelmiş gibi oldum...
Vücut ısımız 36,5 mevsim normallerine dönsün, bi gelip güneşleneyim....

7 Ocak 2011 Cuma

kıpkırmızı :)

Eskiden de bana bişey aldımı dayanamaz okula getirirdi canım annem.
Koca kazık lisedeyken, tenefüse çıkınca annemi sınıfın kapısında bulmuştum bi keresinde.
Mor üstüne gri puantiyeli bir kaban almış, dayanamamış hemen giyiyim diye getirmişti.
Hiç bir hediyesini gününde veremez.
Yılbaşı hediyeleri ağacın altını göremeden sahiplerini bulur erken erken.
Bugün de pazardan kıpkırmızı bi hırka almış bana. (yarın doğurmuş ya beni 33 yıl önce)
Pazar dediğime de bakma, 'Mango' etiketi var valla:))
Koştur koştur ofise getirmiş.
Giydim hemen.
Sıcacık...
Annem gibi...


Ps. Hee saçlar yeni evet ;)
Hee bide yüzüğüm, mor seven bu arkadaştan. mucuk ;)

26 Kasım 2010 Cuma

dedim dimii...



Hep söylerim dimi, çok özendiğim şeyler bir şekilde çok sıradan bir hal alıverir.
Ödül töreni heyecanı sarmışken her yanımızı,
makinem boynumda havai fişeklerin atılmasını beklerken (!),
şööle bir sınıfa çıkasım geldi.
Bir bakayım sabahçılar temiz bırakıyor mu? , hademeler iyi süpürüyor mu? Ivır mı zıvır mı?
Derken, bahçede kopan alkış sesiyle, kafamdan kaynar suların boca edilmesi bir oldu.
Evet, töreni kaçırdım...
Suratımı astım, kendime küstüm...
foto2: Öyküş meşhur resmiyle :)

23 Kasım 2010 Salı

ödül törenimiii?

Okulunda düzenlenen resim yarışmasında 3. olmuş Öyküş.
2. olmadığına seviniyor deli kız.
İkincinin ödülü sözlük (muhtemelen elektronik), üçüncününki mp3 player'mış :)
O kadar mutlu ki, adını duyduğu anki tepkisini tekrar tekrar canlandırıyor.
Kutlama yemeği pişirdik birlikte, meyve sularımızla kadeh kaldırdık...
Elimde değil, yarınki ödül törenini hayal ediyorum şimdi;
konfetiler, basın ordusu, omuzlarda taşınan Öykü vs. vs. vs. :) Hah...




Öğretmenler günü için hediye bakarken aldım bu güzel haberi.
Dükkandaki en pahalı cüzdanı almama sebep değildir dimi bu?
Coşkumu paylaştım heralde :)
foto3 Barbi morgu: Sevaptır a dostlar. Şu barbileri bi giydirelim el birliğiyle...