28 Eylül 2010 Salı

karın ağrısı...

2-A'yız ya biz artık.
Palazlandık hani. Çömezlerimiz var.
Derkenn...
Bir karın ağrısı peydah oldu.
Her gün ilk iki ders kıvranıyor, mızmızlanıyor dedi öğretmeni.
Her gün mü? Nasıl olur? Vardır bir karın ağrısı(!) ...
Bulalım, çözelim.
Bana göre: Okulda bir sıkıntısı olmalı.
Öğretmenine göre: Evde bir sıkıntısı olmalı.
Hıııı?
Evdemiii??? !
Söyleyen, sorgulayan, şüphelenen öğretmen olunca,
bir durup düşünüyor insan.
Olabilir mi?
Ve bir kaç saat anne babanın mütalası, değerlendirmesi, paranoyalarıyla geçer...
Küçük bir çekirdek aile toplantısından
ve sabah ana-kız servisle yapılan okul yolculuğundan sonra anlaşılır ki;
araba yolculuğuna hiç gelemeyen, araba tutan Öyküşün derdi uzun süren servis yolculuğuymuş.
Elimizin tersiyle alın terine yapılan 'fiyuu, uucuz atlattık' hareketinden sonra,
güzergahla ilgili görüştüğümüz servis amcadan şimdilik olumlu yanıt almamış olsak da,
'neyseki psikolojik değil' avuntumuzla mutluyuz...
Ne beter bir hismiş.
Düne kadar ayılıp bayıldığımız öğretmenimizin şüpheli ilgisizlik teşhisi karşısında,
'Hayır. Öykü evinde çok mutlu. Hatta biz bla bla bla vs vs vs açıklamaları'
ne kadar acıtıyormuş.
Bir nevi kendini ispat çabası.

Karın ağrısı mı?
Öyküşünkinin 10 katıydı benimki dün gece. Eminim....

27 Eylül 2010 Pazartesi

meooovvv....

Adı Hayat!
Biz koymadık...
Henüz birkaç günlükken ve bodrumda ölmek üzereyken, onu bulan
ve bebek gibi biberonla besleyen Binnaz hanım koymuş adını.
Hayatta kalmayı başarabilsin diye...
Şimdi 1,5 aylık...
Öyküşün teyzesinin organizasyonu, telefonlaşmalar, mailleşmeler neticesinde
gece 12.00 suları, çalan kapıyı Öyküşe açtırdık.
Sepetin içinde, boynunda kurdelesi ile duran Hayat!
- Kimin ? Kimin? Kimin? paniğiyle,
cevaba göre havalara uçacak bir Öykü...
'Allahım ben napıyorum' iç sesiyle boğuşan bir anne :)
' Valla ben karışmam, siz bakarsınız' deyip,
Hayat'la ilk sarmaşı gerçekleştiren bir baba...
Ve Hayat artık bizimle...



14 Eylül 2010 Salı

terlikli bayram...

Daha yıllarca, bayramları bu seneki gibi yazlıkta kutlayacak olmamız
en güzel bayram hediyesi...
Bayramlık yok, ayakkabı yok, arabaya binmek yok!
Az buçuk makyaj, bir parmak jöle ve en şık parmak arası terliklerle,
yüzünü yıkadıktan 5 dakika sonra ananeli, babanneli, dedeli, halalı,kuzenli, kardeşli kahvaltı sofrası var....
Bol bol sarmaş, bol bol gülücük var.
Azıcık gözyaşı var, gidenler için..
Bol bol şükür var...
Komşu teyzelerden tül keseler içinde çoraplar, mendiller, şekerler
amcalardan bozuk-bütün, kırmızı-yeşil paralar :)
Nerde o eski bayramlar der dururuz ya.
İşte burdaymış!
Meğerse tek mesele, çok çok zahmete girmeye gerek kalmadan,
oflamadan, yorulmadan, biraz da kendiliğinden birarada olabilmekmiş.
Biryerlere gitme veya misafir bekleme telaşı olmamasının rahatlığı yetermiş eski bayramları getirmeye.
Terlikteymiş keramet...














... Ve gece 'Yaza Veda & Bayram with dj Tuuucheee' ;)
Mix'le katlettiğim şarkı için TIK...

8 Eylül 2010 Çarşamba

oksijen ve şükür

"Hayat bayram olsa" demişim ya profilimde, sanki bayramlar bayram tadındaymış gibi.
Yok yok, ah o eski bayramlar tribine girmiycem.
Ondan değil...
Annemin diktiği bayramlıklar, ya da kırmızı rugan ayakkabılar değil derdim.
Lunapark, cinci meydanında at binme vesaire de değil. Artık insan kabul etmeyen, dolup taştığımız İstanbul'da Beyazıt meydanı bile çocukluğumun hatırası olarak kalmaya mahkum zira.
Şehirden kaçasım var benim ...
*
Tesadüf Eylül ayına rastgeldi ya bayram arefesi. Hani yazlığın son demlerine. Yazlıkçıların yavaş yavaş evlerine döndüğü, bizim gibi "çocuğum azıcık daha oksijen alsın"cıların okullar açılana kadar kaldığı o güzel eylül ayına...
İşte biz bugün kızımla sabah erkenden köy fırınına gittik sıcak ekmek almaya.
Postaneye uğradık. Bisikletlerimizi köy postanesinin önüne parkettik. Kapıdaki güvenlik 'günaydın'la karşıladı bizi. Bayan veznedar Öykü'ye bayram kartı verdi, üzerinde akvaryumundan kaçan bir japon balığı resmi olan.
Ve fırıncı amca sıcak simit verdi 'iyi bayramlaaar' diyerek.
Sonra ananeli, babanneli, halalı, dedeli bir kahvaltı sofrasına...
İşte o zaman bayram ruhu girdi içime...
Hep böyle olsaydı, bisikletle fırına gittiğimiz, bakkal çakkallı bir kasabada yaşasaydık,
sevdiklerimiz, büyüklerimiz hep bizimle olsaydı... Hayat bayram olsaydı...
Beyine fazla oksijen gitmişti tabii, ofise gelince düzeldim.
Şimdi istekleri, arzuları, hırsları bırakıp şükretme vakti.
Bugün bir meleği yolcu ettik zira....














5 Eylül 2010 Pazar

yas..

Hiç çıkmıyo aklımdan Nehir.
Burnumun direği sız.......

3 Eylül 2010 Cuma

Bu fasulya 7,5 liraaa....

Başlık : Bu fotolara bakarken seslendirdiğim şarkı :)
O, bide o, bide ben, hem kaynasın heeem oynasın :)
"Tükkanına gelicem kesinnn" diyen, haala gelmeyen blogır dostlarıma ithaf olunur ;)





















2 Eylül 2010 Perşembe

Bitti mi şimdi?

Bilmemkaçyılın en bitik sıcakları yaşanırken, "yeteer bitsin artık bu yaz! kış gelsin" diye yakardığım yalvardığım 2010 yazı biterken hüzün mü çöktü bana ne :/
Sonbahar en sevdiğim mevsim halbuki...




















Sabahtan beri bir Teoman'dan bir Zerrin'den dinliyorum şunu :)